Edebiyat Dergisi
Yayınları
6960. Gösterim
Yedi İklim Dergisi, Sayı: 58, Ocak 1995
Nuri Pakdil, şahsen tanımasam da 1970’li yılların ortalarına doğru adını duyduğum, sonuna doğru da yakından izlemeye başladığım bir yazardır. Bende olduğu gibi edebiyat dünyası içinde de oluşmuş bir imajı vardır Pakdil’in. Bir dönemin edebiyat ortamı içinde Nuri Pakdil ve dergisi Edebiyat, bir alev gibi parlamış, ilgileri üzerinde toplamış, bazılarını şaşırtmış, kimilerince anlaşılmamış, çok yakın bağlıları olmuş, bazılarınca reddedilmiş, ama sonuçta bir iz bırakmış edebî ve toplumsal bir olaydır. Aralık 1984’te çıkan sayısından sonra Edebiyat dergisinin yayımlanmaması, Pakdil’in kitaplarının basılmaması arkadan gelen kuşaklar katında bu olayı sanki hiç yaşanmamış konumuna düşürmüştür. Halbuki özellikle 70’li yılların ortasında Nuri Pakdil ve Edebiyat bir olgu olarak gündemin maddelerinden biriydi. İncelenmesi ve üzerinde düşünülmesi gerekir. Bu yazımda Pakdil’in kişiliği ve nasıl bir değer belirttiği konusuna Edebiyat dergisine de atıflarda bulunarak değineceğim.
Herşeyden önce Pakdil, yazar olmaya önem vermiş, yazarlığı kendisi için meslek olarak seçmiş bir kişilik özelliği yansıtır. Yazı masasının başına bir iş ciddiyeti ve disipliniyle, yaptığı işi önemseyerek oturur. Yazılarında bu durumu belirten bazı ifadelere rastlamak mümkün. Bir Yazarın Notları I’de şöyle der: “Ev giysisiyle oturamam masaya; hemen dışarı çıkacakmışım gibi giyinirim. Çalışamıyorum böyle yapmadım mı; denedim. Tıraş da olurum. Kendinize bir çekidüzen verdiniz mi, büyüyor yazı yazmanın sorumluluğu; bir bakıma daha ciddi bulmaya başlıyorsunuz işinizi.” (s. 45). Burada alıntı yaptığımız kitabın adına da dikkat etmek yerinde olur.
Pakdil’i bir yazar olarak niteledik. Onun edebiyatın hangi dalında eser vermiş bir yazar olduğu daha önce de sorulmuş bir sorudur. Mesela tiyatro eserleri yazmış, çeviriler yapmış, hatta müstear adla şiirler yazmış birisidir Pakdil. Fakat onun yazarlığını belirleyen tür hangisidir acaba? Şiir için bir şey söylemiyeceğim ama kaleme aldığı oyunlar en azından bu türe olan sevgisini ve özel dikkatini okuyucuya yansıtmaktadır. Yaptığı çeviriler ise gerçekten kıymetlidir. (Ben burada bir çok çalışması içinden özellikle Dostoyevski’nin ikinci karısı Anna G. Dostoyevski’nin Fransızca’sından çevirdiği Günlükler ‘ini hem dil başarısı, hem de eserin önemi bakımından anmak istiyorum. Hâlâ kitaplaştırılmasını beklediğim bir çalışmadır bu.) Ancak bütün bunlara rağmen kelimenin yalın anlamıylma bir yazar dır Pakdil. Onun edebiyat dünyası içindeki hakiki fonksiyonunu ortaya koyan tür de “deneme”dir. Tabii burada dergi yöneticisi Pakdil’i de unutmamak lazım.
Burda Nuri Pakdil’in dönemi içinde yadırganan üslubuna da değinmek gerekir. Bunun için yine bir örnekten hareket edeceğim:
Biat II adlı kitabında şöyle der Pakdil: “Kaç kez okudunuz Dostoyevski’yi? Orta bir dünya vatandaşı olabilmek için iki kez, orta bir yazar olabilmeniz için de beş kez okumalısınız Dostoyevski’yi.” (s. 156). Kanaatimce bu sözler birkaç bakımdan Pakdil’i ve üslubunu açıklayıcıdır: Bu ifadeler onun XIX. yüzyıl Rus edebiyatına (romanına) verdiği önemi ortaya koyduğu gibi metafizik ve ruhî olana verdiği değeri de içinde taşır. Ayrıca toplumda genel kültür seviyesinin yükselmesi, edebiyata ilginin yaygınlaşması için seçkin yazarların okunması gereğine işaret vardır. İşte bu anlamları verirken yazarın kullandığı, dikkat edilmesi gereken bir tarz vardır. Bu tarz kendi başına Pakdil’i ilgi çekici kılan özelliklerden biridir. Pakdil’in ifade şekli ilk andaki yansımasıyla çarpıcı ve şaşırtıcıdır. Yazar iletmek istediklerini bu çarpıcı anlatım şekliyle sunar. Ben yazılarından hatırlamıyorum ama, onun “Dostoyevski’yi okumayanlara ehliyet vermemeli” gibi bir cümle de söylemiş olduğunu duydum. Bu ifadeleri de, edebiyatın toplumsal bir olguya dönüşmesi gerektiğine işaret eden anlam içinde değerlendirmek lazım.
Nuri Pakdil’in yeni kelimeleri kullanma titizliğini de içeren üslubu, yine bir denemeci olan kendisinden önce yaşamış bir yazarın uslubuna çok benzer. Bu yazar, yazılarında Pakdil’in de zaman zaman adını andığı Nurullah Ataç’tır. Ancak Pakdil’in dünya görüşünün temelde Ataç’a taban tabana zıt olması bu paralelliğini hemen farkedilmesini önleyici bir durumdur. Dünya görüşüyle Sezai Karakoç (Diriliş) çizgisi içinde yer aldığını söylememiz gereken Pakdil’in (bu görüş uygarlıkçı yaklaşım” olarak ifadesini bulur yazılarında) kullandığı yeni kelime ve ifadeler zaman zaman dönemin Marksist söylemiyle karıştırılmıştır. Bu durum değişik okuyucu kesimlerinin ilgisini çekmesine de sebep olur.
Pakdil’in yazılarına bugün tekrar döndüğümüz zaman bunların fikir gücü bakımından pek fazla derinleşmeyen ve çeşitlenmiyen bir özellik taşıdığı söylenebilir. Onun yazıları sağlıklı bir görüş etrafında oluşturulmuş bir genel kültür zeminine oturmaktadır. Ancak Pakdil’i ayrıcalıklı kılan üslubu ve dönemi içindeki konumudur. Toplumumuzda yaşanan öz değerlere dönüş sürecini savunmuş ilk aydınlardandır Pakdil.
Burada Pakdil’in, okuyucuları ve etrafında toplanan genç insanları eğiten eğitici rolüne işaret etmenin zamanıdır. Hatta Edebiyat dergisinin, dönemi içindeki hazır okuyucu ile yetinmeyen, tap taze ilgileri olan yeni bir okuyucu kuşağı yetiştirme amacını da görmemiz lazım.
Dergiyle ilgili yapılabilecek başka yorumlara girmeden, Pakdil’in kişiliğini yansıtan bir ayrıntıyla yazımı tamamlamak istiyorum.
Bilindiği gibi Edebiyat dergisi biçimiyle, sayfa düzeniyle de dikkat çeken, kendine özgü görünümü bulunan bir dergidir. Koleksiyonu incelendiği zaman kendi yayınlarını haber verenlerin dışında ele gelir bir ilanın yer almadığı, bu bakımdan bir desteğe sahip olmadığı görülecektir. Bu konuda da ilkeli bir tutumu vardır derginin. Mesela banka, holding, içki ilanları alınmadığı logoda belirtilmektedir. Son sayılara doğru dikkatimizi çeken bir ayrıntı oldu bu ilan şartları içinde. Zaten verilmeyen ilanların sütün santim fiyatı gittikçe yükseldi ve nihayet Aralık 1984’te yayımlanan son sayıda, bunca zaman geçmesine ve Türkiye şartlarında enflasyon inanılmaz bir yükseliş grafiği çizmesine rağmen, çarpıcılığını hala koruyan bir rakama ulaştı. İfadeyi aynen alıyorum: “İlkelerimize uygun ilanların sütun santimi: 12.000.000.000.000 Lira”. Evet yanlış yazılmış değil on iki trilyon.. İşte bu ifade Pakdil’e has bir psikolojinin aşırı gerilimini bize yansıtmaktadır. Birkaç bakımdan tahlil edilebilecek bir durum bu. Şu kadarını belirteyim, derginin yaşadığı sıkıntılar içinde topluma yöneltilmiş acı bir sitem, bir ironi var burada. Ayrıca Pakdil’in kişisel olarak dış dünya ile arasına aşılmaz yükseklikte ve kalınlıkta duvarlar ördüğünün bir göstergesidir.
EDY © 2002 - 2016 | Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç | +90 532 291 7896 |