Edebiyat Dergisi
Yayınları
8232. Gösterim
Yedi İklim Dergisi, Sayı: 58, Ocak 1995
Orta öğretimi yatılı okuduğumdan zorunlu hizmetle yükümlüydüm. Kısa zamanda görev almam gerekiyordu. Bu nedenle, 1970 yılının Eylül’ünde Ankara’ya gelmiştim. Amacım, bitirdiğim okulla ilgisi bulunan kurumdan görev almaktı. Mezuniyetimin kuruma bildirilmemesi nedeniyle görev alamamıştım. Tanıdığım bir kaç arkadaşla görüşerek dönmüştüm.
Maraş’ta öğrenci olduğum günlerde Edebiyat dergisi yeni yayınlanmaya başlamıştı. Dergide imzası bulunanların bazılarını tanıyordum. Bunlardan birisi Erdem Bayazıt’tı. O günlerde sık sık Maraş’a gelirdi. Üniversitede okuyan arkadaşlarla sohbetlerde bulunurdu. Alaeddin Özdenören Maraş Lisesi’nde Felsefe öğretmeniydi. Bunları geriden geriye tanırdım. Nuri Pakdil’i tanımıyordum. Bir çokları gibi ben de, onu Edebiyat dergisiyle tanımıştım. Ankara’ya geldiğimde çalıştığı kuruma gitmeme rağmen görüşememiştim onunla.
Aynı yıl Erzurum’a gittim. Eğitimimi sürdüreceğim okula kayıt yaptırdım. Bir kaç gün otelde kaldıktan sonra yurda taşındım. Burada, ünversitenin farklı bölümlerinde okuyan arkadaşlarla tanıştım.
1970 yılının son aylarıydı sanırım. Bir mektup yazdım Nuri Pakdil’e. Önce kendimi tanıttım Edebiyat dergisinin okuyucusu olduğumu, kendisini bu vesileyle tanıdığımı belirttim.
Yazdığım mektubu göndermiştim. Fakat, karşılığının geleceğinden pek ümitli değildim. O günlerde Ziraat Fakültesi’nde öğrenimini sürdürmekte olan Mustafa Sarıçiçek’le tanışmıştım. Ona açtım durumu. Yüreklendirdi beni. Kısa zamanda cevap alabileceğimi belirtti. Bir hafta sonra gönderdiğim mektubumun cevabını almıştım.
Kendine özgü uslubuyla kısa bir mektup yazmıştı Pakdil. Okulu bitirinceye değin Arapça’yı öğrenmemi öneriyordu. O güne değin bu tür önerilerde bulunan başka insanlarla da karşılaşmıştım kuşkusuz. Onlar, İslamın temel değerlerine yaklaşabilmemiz, o değerleri kavrayabilmemiz için bu dili öğrenmemiz gerektiğini belirtiyorlardı. Nuri Pakdil’in ifadeleri daha farklıydı. O, olaya değişik açıdan yaklaşıyordu. Ortadoğu uluslarının genelde bu dili kullandıklarını, bu dili öğrenmeden kültürümüzü ve uygarlığımızı oluşturan değerlerin anlaşılamayacağını vurguluyordu.
Edebiyat dergisi bazan düzenli bazan aralıklarla yayımını sürdürmekte iken derginin bünyesinde bir yayınevi oluşturuldu. Kitaplar yayınlanmaya başladı. Nuri Pakdil, 1973 Haziran’ında yayımlanan “Biat” adlı eserinde bu konuya açıklık kazandırdı. “Arapça” başlığı altında yazılan bu yazıda “yazarlarımızın, sanatçılarımızın” çoğunun Arapça’yı bilmeyişini dile getirdi. Bunun bir eksiklik olduğunu vurguladı. Arapça bilenlerin genelde ülküsel eserler çevirdiklerini, bununla birlikte edebiyat ve sanatla ilgili eserlerin çevirilmesinin kaçınılmazlığını söyledi. Ortadoğu edebiyatının ilgimizi çekecek yönlerinin bulunduğunu açıkladı.
Pakdil’in, bundan 22 yıl önce belirttiği gerçekler bugün de geçerlidir. Ne sanatçılar Arapça’ya ilgi duydu, ne de edebiyat ve sanatla ilgili eserler çevrildi. Okuyucusunu canlı ve diri tutmak isteyen yayınevleri de genelde ülküsel eserlere yöneldi.
Arapça’ya ilgi duymakla kalmadı Pakdil. Bu konuya ivme kazandırdı. Ortadoğu’ya hiç kimsenin ilgi duymadığı o dönemde Çağdaş Arap Şiiri’yle, Çağdaş Arap Öyküsüyle ilgili ürünlerin yayınlanmasını gerçekleştirdi.
Edebiyat dergisi düzenli bir biçimde yayınını sürdürmekte iken telif yazılarla birlikte Batı dünyasıyla ilgili çeviriler de yayımlanmaktaydı. O güne değin yapılan eleştiriler derginin düşünce yönünü hedef alıyordu. Çağdaş bir dille eserler sunan bu derginin çevresindeki yazarların ve şairlerin Batı uygarlığını irdelemeleri bazı sanatçıları rahatsız ediyordu. Açıkça söylemeseler bile herkesin kendileri gibi düşünmesini istiyorlardı. Kendi şablonlarına uymayan düşünce ve görüşleri tenkit etmekten geri kalmıyorlardı. Bu eleştirmenlerin hiç birisi Batı dünyasından yapılan çevirilerle ilgili bir tek kelime söylemedikleri halde Nuri Pakdil’in Ortadoğu Edebiyatı’ndan yaptığı çevirilere bir anlam veremiyorlar onu ölü edebiyatlarla ilgilenen bir insan olarak suçluyorlardı.
Bununla da kalmadılar. İslam dünyasına eğilim ve Arap dünyasına yaklaşım gibi suçlayıcı ifadeler kullandılar. Bir yerlere mesaj veriyorlardı âdeta. Bu suçlamaları şöylece değerlendiriyordu Pakdil:
“Çağdaş Arap Edebiyatından çeviriler yaparak, Arap dünyasıyla bir yakınlığı aradığımız doğrudur. Bundan doğal ne olabilir? Lâtin Amerikalı yazarlara, ozanlara değin uzandık da, yanı başımızdaki bir dünyayı, büyük Arap dünyasını, bu dünyanın edebiyatını göremedik.”(Biat II, s. 197).
Nuri Pakdil, Ortadoğu edebiyatıyla ilgili çevirileri sürdürürken derginin çevresinde bulunanları da bunun gereğine inandırdı. Bazı sanatçıların Arapça öğrenmelerine vesile oldu.
EDY © 2002 - 2016 | Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç | +90 532 291 7896 |