Edebiyat Dergisi
Yayınları
8984. Gösterim
Akit Gazetesi, 15 Eylül 1999
Nuri Pakdil Usta uzun yürüyüşünü sürdürüyor
Nuri Pakdil’in düzyazı üzerinde yoğunlaştığı ve şiir yazmadığı kanaati hakim. Düzyazıdaki hakimiyeti kesin, fakat şiir yazmadığı tamamen bir varsayım, ya da bazı zevatların hazımsızlığı sonucu ortada dolaşan lafazanlıklar. Usta, 1960 ve 1980 yılları arasında çıkardığı ve bir ekol/mektep olan “xEdebiyat” dergisinde Ebûbekir Sonumut müstearıyla şiirler neşretti. Ve biz bu şiirlerden Usta’nın şiire olan duyarlılığını biliyoruz.
Onüç yıllık bir sükût döneminden sonra, susku’yu bozdu ve ilk kitabını şiir olarak neşretti. xSÜKÛT SÛRETİNDE. Kitap Usta’nın neşredilen ilk şiir kitabıydı. Sükût Sûretinde başlığı altında topladığı şiirlerini neşretmesi, edebi camiada şaşkınlık yarattı. Usta’nın şiirleri alışılmış şiir kalıplarının dışında olmakla birlikte, kelime israfının yaşandığı günümüz şiirinin aksine, o sözü fazlalıklardan arındırıp, sözün özünü/cevherini damıttı şiirlerine.
“İnsanların yükünü çokluk yazarlar taşıyabildiği” için Osmanlı Simitçiler Kasîdesi’nde uzun yürüyüşünü sürdürüyor. İkinci şiir kitabı olan Osmanlı Simitçiler Kasîdesi’ni geçtiğimiz Temmuz ayında neşretti.
Sükût Sûretinde gördüğümüz özenli kelime seçimi ve duyarlılık ikinci şiir kitabında hakim. Usta’nın şiirlerinin bendeki izlenimi, nesirdeki arayışını nazımda hikmetli söz olarak sürdürmesi/hikmetli sözün arayıcısı olması.
Beyitlerde, hiçbir fazlalığın bulunmadığı, yazılan her sözün bir karşılığının olduğu ve zihinsel çalışmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Her beyit, bir arka planı kendinde saklar. Okuyucu şiirde yoğunlaşınca arka planın açılımını yoklayabilir. Şiirlerin genelinde bir lirizm hakim. Şiir bazen bir “destan” olarak da karşımıza çıkıyor.
Osmanlı Simitçiler Kasîdesi; yirmialtı beyitten oluşuyor. Muhammed Esed’in meal-tefsirinden alıntıladığı: “Aydınlık sabahı düşün. Ve durgun karanlık geceyi” 93/1-2. ayeti, kitabın önsözünü oluşturuyor. Sükût Sûretinde’ki “Sözcüğün uzun kavlinden/Bütün yönler silme Mekke” beyiti ile insanlığın yönünün dünyanın kalbine yönelten Usta duyarlılığını ikinci şiir kitabında da sürdürüyor.
Usta; “Sanatın edebiyatın işlevi, tüm sömürgelere karşı durmak” olduğu için “sanatsız, edebiyatsız yaşanamayacağı” vurgusuyla okuyucuyu sanat ve edebiyatta direnişe çağırarak örgütlüyor.
Aynı sorumluluğu, şiirlerinde de sürdürüyor. “Sonsuzu Fethe Gidenlere Dair Ses Çözümlemesi” beytinde; “Otağı sayılır direnişin dikaçısı taze duruşlarını” mısrasıyla bir kez daha anımsatıyor direnişi.
“Siluet” beyitinde “emek” yerini almış ve “yetke tek güzel”dir “emek”. “Yürüyüş” üçüncü beyitte “Derisinde zamanın çok hassas bir terazi olarak” duruyor.
İstanbul ve Kudüs… Usta’nın eserlerinde: “Bir annenin memelerine ağızlarını vermiş iki delikanlı” Osmanlı Simitçiler Kasîdesi’nde “iki ebedi arkadaş” gibi duruyorlar. İnsanda kalbin işlevi neyse Usta’nın eserlerinde de Kudüs’ün işlevi odur: “Oturup Kudüs’ü çağır ağır ağır kalbini.”
Üç beyite alınmış İstanbul. İstanbul VI ve VIII beyitlerinde, şehrin lirik bir portresi çizilmiş. İnsanlar ve Boğaziçi portrenin tamamlayıcısı: “Çok sık görürsünüz çömelip ağlayanları” (İstanbul VII). “Işıldar baştanbaşa Boğaziçi/Değmeye görsün gözlerin sulara” (İstanbul VIII). Usta, İstanbul VII beyitinde ise kendiyle İstanbul’u, eylemlere karşı daha güçlü kılmak için belirtiriyor. “Seninle daha sıkı karşı koyanlarız biz.”
“Yirminci Yüzyıla Gazel” beyitinde insanın konumundan uzaklaşılarak başını alıp gitmesinden yakınır. Kitabın yakın tarihte yazıldığını “1997 Sincan Eylemi” beyitinden anlıyoruz ve yaşadığı şehrin ironik fotoğrafını bu beyitte çekmiş: “Tank derisi tıkalı insanlara”.
Emeğin alınterine karşı Usta’nın duyarlılığına nesirlerinde karşılaşıyoruz ve “Proleterya” beyitine emeği üretenleri yerleştiriyor.
“Sahra” beyitinde insanı kendiyle barışık olmaya çağırıyor: “Haydi ademoğlu kendinle tanış/Uzak dediğin yer en çok bir karış”. Şehirlerdeki hareketliliği “Saçları sessiz şehir sicim gibi seferlerde” güçlü imgesiyle vurguluyor.
“Osmanlı Simitçiler Kasîdesi” beyitinde geçmişin günümüzle bağlarının kesilmediğini ve akıntının devamlılığını “Ağıyor Pir’den hâlâ o kırmızı” mısrasıyla anımsatıyor. “İşaret Burcu” beyitinde Kur’an’a dayalı olarak söyleyen şehitlerin ölümsüzlüğü ve kimi menkıbelerden onların göğe yükselmesi olayını Atıf Hoca ile somutlaştırmış. 23 Devrimi’ne karşı tavizsiz duruşu sonucu kazandığı şehadet makamı Usta’nın kaleminden bir kez daha hatırlatıyor.
“Ufuklarda yürürken gördüklerinden beri çocuklar/Habire yapıp duruyorlar Atıf Hoca’nın resmini.”
Usta’nın nesirlerinde karşılaştığımız Aşk ve Devrim, İstanbul ile Kudüs’ün birbirine yakın durduğu gibi yakın dururlar. Biri olmazsa diğerinin işlevini yürütemeyeceği kanısı hakim nesirlerinde. Bu yüzden ikisi birbirinin tamamlayıcısı konumundadırlar. Aynı özellikle, “İmza” beyitinde de karşılaşıyoruz: “Çok yakın bir devrim kokan ellerin/Aşk daha güzel düşmez ki kâğıda”. “Güzün bağ dönüşü Ahırdağı’ndan/Maraş’a inerken” beyitin başlığı Usta’nın yaşamından bir kesit. Beyitin akabinde modern yaşamın şehirlerin değişimindeki olumsuzluğu vurguluyor.
Usta’nın Bitlis’te askerlik yaptığını nesirlerinden biliyoruz ve kitapta karşımıza Bitlis’i çıkartıyor. Bitlis kadim bir kent olmakla birlikte, İslâmiyet’in buralara yaşılmasıyla İslâm kültürünün öğretildiği ve dini eğitimin yapıldığı medreseler, Eyyübiler zamanında kurulmuştur. Bu medreselerde ilimden başka bir şeyle uğraşmayan âlimler yetişirdi.
Usta, “Ahirzaman Beyi” beyitinde muhtemelen Bitlis’te tanıştığı -Bitlis’li Büyük Âlime- atıfta bulunarak, öğretime vurgu yapmak istiyor: “Çık da kaleye sorgula toprakları in de dereyi / Konuşur herkes sular tutuşacak Ahirzaman Beyi.” Beyitte kıyamet öncesinden de (sular tutuşacak) bir kesit var.
“Bu Sabah Saçlarına Hiç Kuş Konmasa da Olur.” Beyitin başlığında, insanın kalbine bir hoşnutluk serpen aşkın çırpınışları var. Lirizmin sıcak soluğu.
Akabinde de geleneğin güçlü sesi yankılanıyor. Klasik edebiyatımızın çağrışımı. Aşkı ve gül’ü hayatla birleştiriyor: “Takılmış kıyıya şık bir mendil sanki / O gül ki sen oradan geçerken açmıştı.” “Sırmalı Kaftan” beyiti “Okuma”nın bireylerin hayatında ki önemine vurgu yaparak, okumayı “sabah jimnastiğine” benzetiyor. “Mürekkep Makamında” ki güçlü imge, açılımı derin düşünme/düşünce isteyen bir uğraş.
Zaten Usta’nın şiiri güçlü imgeler üstüne kurulmuş, şiirlerin yükünü imgeler taşıyor: Zincir tütsülü bakışlar, sıcak dağ, fesleğen, hat, postmoderm bulutlar, başparmağı nergisi… Usta, kelimelerin işlevini bildiği için, kelimeleri özenle seçmiş olması, şiirini, güçlü şiir mecrasına çekiyor. “Mürekkep Makamı” imgesi, usumuza çok şeyi çağrıştırmakla birlikte, bir somutluk ta bırakmıyor elimize.
Ve kitabın son beyitinde Usta, “PAROLA”yı bildiriyor:
“Ve gülle kurşunla korunur ömür
Ve izini kitabın hiç durma sür.”
Kitabı tanıtmakla birlikte bazı beyitlerin açılımını sağlamaya çalıştım ise de, kitap okunduğunda, usumuzda zihinsel düşünümleri, kalbi hassasiyetleri, bireysel sorumlulukları… tekrar tekrar canlandırıyor.
EDY © 2002 - 2016 | Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç | +90 532 291 7896 |