Edebiyat Dergisi
Yayınları
11872. Gösterim
Yeni Şafak Gazetesi, 3 Mayıs 1997
Güneşli bir akşamüstü, bir grup genç Buenos Aires sokaklarında volta atıyorlardı. Konu edebiyattı ve sohbet adamakıllı koyulaşmış, tadına doyulmaz hale gelmişti. Söz dönmüş dolaşmış, ülkelerinde halen (o zaman) yaşamakta olan İngiliz asıllı ve dünyanın sayılı zekâlarından biri olan Jorge Luis Borges’e gelmişti. Birkaç kelime, derken bir de ne görsünler, Borges biraz ileride yalnız başına yürüyor... Heyecan artmış, çocuklardan biri iyice yaklaşmış yanına ve sormuş; “Affedersiniz siz Borges misiniz?” Borges cevaplamış: “Evet, ara sıra...”
Geçen gün şair dostum Eren Safi bana o gün başından geçen bir olayı anlattığında ister istemez yukarıdaki hikâyeyi hatırladım.
Gazetede oturmuş konuşuyorduk. Birden aklına geldi ve “Bugün Nuri Pakdil’i gördüm” dedi. “Hadi yaa, anlatsana, konuştunuz mu?” “Hayır” dedi Eren, “Sohbete girebilmek için ilk önce, ‘Affedersiniz’ dedim, ‘Siz Nuri Pakdil değil misiniz?’ “Peki ne dedi”
“Hayır, değilim” dedi... Evet, fikir izdihamının yaşandığı yurdumuz topraklarında, suskunluk yemini etmiş bir “tavır adamı”ndan bahsediyoruz. Binlerce kez, binlerce ağızda çiğnenmiş imgelerin, kavramların gevişi olarak da anlayabileceğimiz günümüzün birçok metnine ve ağzına karşı bir tavır almasını dilerdim bu tavrın. Ne için, gerçekten ne için sustuğunu bilemiyoruz. Ama biz gençleri “suskun bir adam” fikri gerçekten heyecanlandırıyor.
Susmak, yüzbinlerce hoparlörün gücünden daha kuvvetli. O’nun için ağzının dibine kadar sokulup ne söylemeye çalıştığını merak ediyoruz. Pakdil, biliyorsunuz birkaç ay önce yeni bir kitapla suskunluğunu bozdu: “Sükût Sûretinde” O kitapla birlikte, yeni başka bir kitabın daha haberi veriliyordu: “Derviş Hüneri.” Nihayet Derviş Hüneri de çıktı. (Edebiyat Dergisi Yayınları, 1997). Bakalım ağzını ne zaman açacak üstad...
EDY © 2002 - 2016 | Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç | +90 532 291 7896 |