Edebiyat Dergisi
Yayınları
10135. Gösterim
Milli Gazete, Sanat, 11 Aralık 1977
Nuri Pakdil, “Batı Notları” adlı yapıtında önemle vurgular mektuplaşmanın gereğini, mektuplaşmanın bizde yapacağı devinimi. Yazar, şöyle der, andığım yapıtının bir yerinde : “Aldığım mektuplarla, kelimelerin yurt toprağına eş bağlayıcı gücünü duyuyorum. Öte yandan sorumsuzluğumuz da çoğalıyor daha keskin bir düzeyde. Yalnız Şimdi değil, her vakit önemli bulmuşumdur mektuplaşmayı. Çünkü ayrı yerlerde kalan kişiler arasındaki ilişkileri mektup düzenler. Ülkücüler arasındaki mektuplaşmalarla, ülkü, yeni aşamalara varabilir; hem de o ülkücülerin kesiksiz bir ülkü bilinci içinde kalmaları sağlanmış olur.
Çoğu yazar, büyük gerginlik anlarını arkadaşlarına, dostlarına yazdıklarıyla ulaştırmadılar mı? Ulaştırmıyorlar mı? Mektuplar, bir yerde, yazarları açıklamada, yorumlamada ve onlara yaklaşmada en sağlıklı bir belge ve ipuçu olmuyor mu bize? Sözgelimi Fransız yazarlarından Exupery’nin “Bir Tutsağa Mektuplar”ıyla, Camus’nün “Bir Alman Dosta Mektuplar”ı, adeta, can çekişen Avrupayı belgelemiyor mu? Exupery, bu mektuplarda, Avrupanın yitirdiği Tanrısal değerlerin, ruhsal değerlerin bir “takipçisi”, bir gözlemcisi gibi görünmüyor mu bize? Camus, yıkılmakta olan bir uygarlık yapısını, Avrupa uygarlığı yapısını devrilmekten kurtarmak için, hiçolmazsa bu enkazın altında insanın onurunu bütüncek yitirmemesi için didinen “çaresiz bir insana” benzemiyor mu? Çöyle demez mi bir yerinde Exupery; “Çölde elle tutulur hiç bir varlık, görülecek, duyulacak hiçbir şey bulamadığı halde, iç yaşantınız uyuşacağına güçlendiğine göre, insanın görünmez güçlerin etkisi altında olduğunu kabul etmek zorundayız. Madde dış varlıktır, Ruhtur insanı yöneten. İnsanın çöldeki değeri Tanrısal varlıkların değeriyle ölçülür.”
Nuri Pakdil’in yukarıda alıntıladığım cümleleri üstünde düşünüyorum epeydir. “Mektuplaşmalarla, ülkü, yeni aşamalara varabilir”, cümlesi bir akım geçiriyor gibi içimden. Özellikle, insanın eyleminden koparılıp, çevresinden soyutlanıp bir tür “yalnızlığa” itelenmek istendiği dönemlerinde çok önemli oluyor yazılan mekturplar. Yazarların, düşünürlerin, eylemcilerin cezaevi mektupları bu gerçeği kanıtlamıyor mu? Yazarların, düşünürlerin ve eylemcilerin en önemli, en ilginç mektupları, sanırım cezaevlerinden yazılan mektupları olmuştur. Herhalde o durumda, insan, mektubundaki bir sözcüğün bile cezaevi duvarlarının dışına çıkmasıyla, kendisinin özgürlüğe kavuşması gibi bir mutluluk duymuştur. “Ülkünün yeni aşamalara varabileceğini” düşleyebilmiştir.
Nazım Hikmet’in “Kemal Tahir’e Mapushaneden Mektuplar”ında bir yazarı eğitmek için, bir yazarı oluşturmak için kullanılır‚ Mektup.
En güçlü silahlardan biridir mektup. İnsanı, insanlığı öldürmek için de, insanı, insanlığı kurtarmak için de kullanabilirsiniz bunu. İnandığımız doğrularla, inandığımız gerçeklerle doldurmaya bakalım mektuplarımızı. Bir evreni, bir insan sıcaklığını aktaralım mektuplarla birbirimize, belki ancak böyle kalabiliriz “Kesiksiz bir ülkü bilinci içinde”, bağışlayarak birbirimizi, hoş görerek birbirimizi.
Alıştıramaz mı mektuplaşmalarımız bizi bunlara?
EDY © 2002 - 2016 | Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç | +90 532 291 7896 |