Edebiyat Dergisi
Yayınları
7457. Gösterim
Milli Gazete, Sanat, 25 Aralık 1978
İnsan, diye düşünürüm kimi zaman, her adım atışında büyüse, yani genişlese, uzasa. Böyle olmaz kuşkusuz ya, her adım atışta bir ‘şey’, büyür içinde insanın. Hele bilincinde olursa bunun!
Sözgelimi, varoluşunun bilincinde olsa yığar mı insan? Exupery şöyle der: “Yalnızca maddesel zenginlikler için çalıştık mı, hapisanemizi kendi elimizle kurarız. Yaşanmaya değer hiçbir şey sağlamayan, o değersiz paralarımızla yapayalnız kapanırız bu hapisanenin içine.” Bilincine varsa kendini bu ‘hapisane’ ye atar mı insan kendi eliyle? Ayrıca alınteriyle yıkamadığı, temizlemediği şeyleri yığar mı?
Özgürlüğün gerçek anlamı burada belirmiyor mu: eşya tutsaklığından kurtulmakta. İnsanın sağlıklı bir biçimde yürümesi için içindeki kimi ağırlıkları atması gerekiyor. Kuşkusuz bunun için de sindirmesi gerekiyor kimi zorlukları, eritmesi gerekiyor kimi zorlukları.
Böylece özgür ve yeğni, sabah horoz sesleriyle uyanmış gibi umutla yürüyebiliriz.
Nuri Pakdil’in Biat I adlı kitabında anlattığı ‘Düşsel Yürüyüş Denemesi’ne başlayabiliriz. Bir yerinde şöyle der o ‘deneme’nin yazar:
“Kesiksiz birbirlerini denetliyorlardı. Yürüyüşleri düzenliydi. Yürüyüşe katılanlar arttıkça, üstlerindeki bulut kümeleri de artıyordu. Bulutlardan su akmıyordu, belki bulutlar güneşin altında bunalmasınlar, terlemesinler diye yürüyüşe katılanlara gölgelik yapıyordu.”
Çabayla bir yerlere varılabilecek, umutla bir yerlere varılabilecek, umutla bir yerler aşılabilecek.
EDY © 2002 - 2016 | Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç | +90 532 291 7896 |