Edebiyat Dergisi
Yayınları
15821. Gösterim
Milli Gazete, 19 Mart 1977
Elbette, edebiyat alanında yeri olan dergilerin dünya görüşleri önemlidir. Asıl varoluş nedeni budur. İnsan bunun için yaşar, bunun için yazar. Her derginin, her yazarın bir inancı veya bir inanca işaret eden eğilimleri vardır. Bunu görürüz, edebiyat ürünlerinde. Ya da herhangi bir konumu.
“Aylık fikir ve sanat dergisi” olarak yayımlanan “Hisar” dergisinin Mart sayısında Mehmet Çınarlı’nın, “İnkar Hastalığı” başlıklı bir yazısı çıktı. Bu yazı üzerinde durarak, bazı konulara aydınlık getirmeyi, bazı esasların tekrar altını çizmeyi deneyeceğim.
Mehmet Çınarlı yazısına şöyle başlıyor: “Politikacıların, birbirine karşı, uzlaşmaz bir tavır takınmalarından hepimiz şikayet ederiz. ‘Keşke, durmadan birbirlerinin gözlerini oymaya çalışacaklarına, aralarında bir anlaşma zemini aralasalar, bir diyalog kursalar ve memleketin ana davalarında bir araya gelseler’ deriz.”
“Memleketin ana davaları”nın, ayrı dünya görüşlerini temsil eden siyasi partilerce, politikacılarla farklı görüleceğinin şuurunda olması gerekir her aydın kişi. Dolayısıyla, mücerred bir “ana davalar manzumesi” ileri sürülemez. Diyeceğim, bu temenni boş, temelsiz, sıradan bir temenni. Fakat, Mehmet Çınarlı, asıl, başka bir plânda dertli. Güya, siyaset plânındaki durumun da, sözkonusu edeceği plandaki durumdan farklı olmadığını, hattâ ilkindeki manzaranın daha az çirkin olduğunu belirtmek istiyor. Asıl meselesi, edebiyat alanında “düşmanlık ve çekememezlik politikacılar arasındakinden çok daha ileri, çok daha belirgin olduğu halde, bu garip uçurum kimseyi rahatsız etmiyor. Hem, edebiyatla ilgilenenler politikayla ilgilenenlerden daha az, hem de edebiyatçının tutumu -politikacının tutumu gibi- herkesin günlük ekmeğine, yaşama şartlarına tesir etmez. Onun için, “bırak canım, ne halleri varsa görsünler” denip geçiliyor.”
Mehmet Çınarlı’nın Yakınması
Bu sözler, “27 yıldır Türk fikir ve sanatına hizmet eden, geniş bir aydın kitlesinin severek okuduğu Hisar dergisi” nin bir yazarına, Mehmet Çınarlı’ya ait. Bu çetrefil ifadeyle ne anlatılmak isteniyor? “Bu garip durum” dediği, edebiyatla uğraşanlar arasındaki düşmanlık ve çekememezlik, kimleri rahatsız etmeli, acaba? Edebiyatla uğraşmayanları mı? İfadesinden bu anlaşılıyor. Oysa, edebiyatla uğraşmayanlar, edebiyat alanında olup bitenleri nasıl bilsinler? Şu sözüne dikkat. “... Bırak canım, ne halleri varsa görsünler, denip geçiliyor.” Kim böyle diyen? Edebiyat dışındakiler, edebiyatçılara, edebiyatla uğraşanlara diyormuş, yazara göre. Eğer sözkonusu rahatsızlık edebiyatla uğraşanlar arasında duyuluyor ya da duyulmuyorsa, bu edebiyat içi bir meseledir, dergilerde, gazetelerde yazılır, tartışılır. Zaten öyle oluyor. Mehmet Çınarlı boşuna ve çok acemice dertlenmiş, üzüntüsünü dile getirmiş.
Mehmet Çınarlı daha politik demeçlerle, politik davranışlarla edebiyat ürünlerini, edebi tutumları, üslûpları bir birinden ayıramıyor. Zannediyor ki ,sağ-sol gazeteler, sağdaki ve soldaki politik demeçleri, davranışlları nasıl yansıtıyorlarsa, sağ-sol edebiyat dergileri de edebiyat diye öne sürülen ne varsa hepsini yansıtmakla, vermekle yükümlüdürler, aksi takdirde haksızlık etmiş olurlar. Oysa, her sağduyu sahibi kişi bilir ki, edebiyat ürünü, belli ölçüleri tutturmuş olmalıdır. Her edebiyat yapıyorum diyenin yaptığı edebiyat değildir. Edebiyat dergileri, yıllıkları, hiç olmazsa bir ölçüde, ürünlerde bazı değerler, bazı şartlar ararlar, sadece edebiyat olanı yayımlarlar, gerisini yansıtmazlar. Öyle ya, edebiyat diye ortaya atılanlar başka, gerçek edebiyat ürünleri başka. Ve edebiyat ürünlerinin niteliğini, değerlerini ürünlerin sahipleri değil, edebiyat ortamları belirler. Kim kendine güveniyorsa koyar eserini ortaya, eser dayanıklı mı dayanıksız mı er geç belli olur. Edebiyat olayları da böyle. Her edebiyat etiketli olay edebiyat olayı sayılamaz. Edebiyat düzeyinde olup bitenler edebiyat olaylarını teşkil ederler.
Bu yazısını, Mehmet Çınarlı “Milliyet Sanat Dergisi” ile “Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı” nı eleştirerek sürdürüyor bir yere kadar ama, asıl derdi sonra anlaşılıyor. Yazar Nuri Pakdil’in Edebiyat Dergisindeki bir yazısı üzmüş, asıl Mehmet Çınarlı’yı. Nuri Pakdil o yazısında, kendi dergisini savunurken, Hisar, Kubbealtı, Akademi ve benzeri dergileri bir tarafa itmiş, “Edebiyat” ın o dergilerden tamamen farklı olduğunu belirtmiş, öbürlerinin eskimiş, tükenmiş, bitmiş olduğunu vurgulamış. Buna alınmış üzülmüş Mehmet Çınarlı. Bunun için yazmış bu yazıyı. Diyor ki: “... Düşünce ve inanç bakımından kendilerine yakın olan dergileri ve yazarları överlerse ne seçmenlerini kaybederler, ne de makam koltuklarını!”
Yukarıda belirtmeye çalıştığım gibi, edebiyat alanında boy gösterebilmek edebiyat ustası olmak işidir. Bunu herkes böyle bilir. Edebiyatta ustalık önemlidir. Bu doğrultuda olan kişiler ve dergiler edebiyat ortamında tutunurlar, kendilerinden söz ettirirler. Bu, her zaman, her ülkede böyle olmasa bile, eninde sonunda usta edebiyatçılar kendilerini kabul ettirirler. Usta yazarlar, usta şairler, usta edebiyat dergileri dirençle, güvenle, bilinç faaliyetlerini sürdürürler. Asıl olan, edebiyatta yetkinliktir, ustalıktır, ya da o yolda bulunmaktadır.
Edebiyatın Kendine Has Tutumu Vardır
“xEdebiyat” böyle bir tutum ve davranış içindedir. Edebiyat anlayışı böyledir. “Edebiyat”ın yaptığı, diyalog sağlama teşebbüsleri olarak nitelenebilecek türden faaliyet Mehmet Çınarlı’nınki gibi bir yakınma değil, meydan okumadır. Yazılarımızı, şiirlerimizi, hikâyelerimizi, tercümelerimizi okuyun, eleştirin! denmektedir. Evet, bu bir meydan okumadır. Dergiye ve yazarlarına güvenmektedir Nuri Pakdil. Bu diyalog da sağlanmıştır. Edebiyat’ın hiç bir yazarının, şairinin yetkin olmadığı ileri sürülmemiştir şimdiye kadar. Hep olumlu söz edilmiştir ”Edebiyat”ın ürünlerinden “Ehliyeti” inkâr olunamıyor “Edebiyat”ın.
“xEdebiyat”, kendi dışındaki tüm dergilere, bir kere, sanat planında bakar. Ustalık, titizlik arar başta. Çünkü, bilir ki, edebiyat bir sanat alanıdır, bir eğitim alanıdır. Burada görünebilmek için zorlukları, sabrı, çileyi göze almak lâzım. Sanatçı olmak lâzım, sanata adanmak lâzım. Dergileri değerlendirirken, onun için, edebiyat alanının gereklerini gözönüne alır, bu hususta acımasızdır.
Elbette, edebiyat alanında yeri olan dergilerin dünya görüşleri önemlidir. Asıl varoluş nedeni budur. İnsan bunun için yaşar, bunun için yazar. Her derginin, her yazarın bir inancı veya bir inanca işaret eden eğilimleri vardır. Bunu görürüz, edebiyat ürünlerinde. Ya da herhangi bir konumu.
Hisar’ın edebiyat alanında yeri olup olmadığını, Türk edebiyat ortamı belirliyor. Edebiyat tarihçileri de yazacaklar. Bu bir.
“İnanç” bakımından yakınlık-uzaklık diye birşey söz konusu edilemez. İki. Ya bir dünya görüşüne, bir dine inanırsın, ya inanmazsın. “Edebiyat”, dünya görüşü olarak İslam’ı seçmiş, tâviz vermeksizin bu çizgide faaliyet gösteren bir dergidir. “Hisar”la arasında inanç ortaklığı yoktur. Zaten bu yazısında da, Mehmet Çınarlı, Hisar’ın İslâmcı bir dergi olduğunu belirtmiyor. Olsa olsa, özü müphem ve muğlak bir “milli ve manevî değerlere bağlılık” sözkonusudur.
“xEdebiyat”, ilan alma şartları arasında “içki ve banka ilânları alınmaz” kaydını bulundururken, “Hisar”ın içinde, meselâ, bu, Mart sayısında “Ankara viskisi”nden çeşitli bankaların ilanlarına, bol miktarda rastlanıyor.
Niye sitem ediyor ki, Mehmet Çınarlı?
Sanırım, meseleyi iki yönden de ele almış oldum. Sanat alanında eleştirilere, zevklere, değerlendirmelere açıktır her dergi, her yazar. İlgi görmüyoruz, beğenilmiyoruz, veya, bahsedilmediğimize göre doğru yoldayız, bahsederler mi, tabii bahsetmezler, gibi yakınmalara ya da iyimserlik duygularına yer yok. Önemli olan, ortaya konulan sanattır. İnanç yakınlığı, ortak değer yargıları olduğu sanılan dergilerden, yazarlardan övgü, destek beklemek te yersiz. İnancın özü, açıklığı, kesinliği, tekliği önemlidir.
Edebiyat alanında en dikkat çekici manzara, sanatta olgunlaşma, ustalaşma ile anlatılmak isteneni, görülenin, iyi kavranma sürecindeki bir dünya görüşü denetimiyle verilmesinin yan yana gitme çabası.
EDY © 2002 - 2016 | Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç | +90 532 291 7896 |