Edebiyat Dergisi
Yayınları
14527. Gösterim
Hisar Dergisi, Mart 1977
Politikacıların, birbirlerine karşı, uzlaşmaz bir tavır takınmalarından hepimiz şikâyet ederiz. ‘Keşke, durmadan birbirlerinin gözlerini oymaya çalışacaklarına, aralarında bir anlaşma zemini arasalar, bir diyalog kursalar ve memleketin ana davalarında bir araya gelseler’ deriz.
Edebiyatla uğraşanlar arasındaki düşmanlık ve çekememezlik politikacılar arasındakinden çok daha ileri, çok daha belirgin olduğu halde, bu garip durum kimseyi rahatsız etmiyor. Hem, edebiyatla ilgilenenler politikayla ilgilenenlerden çok daha az, hem de edebiyatçının tutumu -politikacının tutumu gibi- herkesin günlük ekmeğine, yaşama şartlarına tesir etmez. Onun için, ‘Bırak canım, ne halleri varsa görsünler’ denip geçiliyor.
Bu söylediklerime delil olarak, büyük ve ciddî bir gazetemizle onun çıkardığı sanat dergisinin tutumları arasındaki farklılığı göstereceğim. Milliyet Gazetesi’nin de, Milliyet Sanat Dergisi’nin de sahibi Ercüment Karacan, genel yayın müdürü Abdi İpekçi. Milliyet Gazetesi sol eğilimli, solcuları destekleyen bir gazete; fakat sağdaki politikacıların sözlerine ve davranışlarına da oldukça geniş bir yer verir. Sağdaki parti liderlerinin söylediklerini zaman zaman manşete çıkarır, onlarla uzun konuşmalar yapar, onların makalelerini yayınlar. İpekçi’nin, bir meselede, solcuları haksız, sağcıları haklı görüp bunu açıkca söylediği yazıları bile vardır.
Milliyet Sanat Dergisi’ne gelince: Pek nadir istisnalar dışında, marksist olmayan bütün şair ve yazarları yok saymakta kararlıdır. Onlardan ve eserlerinden bahsetmemeye, onların herhangi bir başarısını okuyucularına duyurmamaya dikkat eder.
Bu dergi, geçenlerde, 1976 yılının sanat olaylarını topluca gözden geçiren bir özel sayı yayınladı. Bu özel sayıda, üç-beş yüz basan, üç-beş sayı çıkıp batan edebiyat dergilerinin dahi üzerinde durulduğu halde, 27 yıldır Türk fikir ve sanat hayatına hizmet eden, geniş bir aydın kitlesinin severek okuduğu Hisar dergisinden hiç bahis yok. 1976 da yayınlanan dergi sayısı verilirken dahi, Hisar toplama dahil edilmemiş. Dergiler sayfasının yazarı, “Şecaat arzederken” mısraını hatırlatan bir pervasızlıkla şöyle diyor: “Bir takım dergileri (Hisar, Kubbealtı Akademi, Edebiyat vb.) bu değerlendirmenin dışında bırakıyoruz.” Niçin? O dergiler bu memlekette çıkmıyor mu? O dergiler Türk diliyle, Türk edebiyatı ile ilgili değil mi? Bu soruları bizim sormamız faydasız. Genel yayın müdürü Abdi İpekçi, hattâ dergi sahibi Ercüment Karacan sormalıydı.
Onların sormadığı “Niçin?” sorusunun cevabını, yazar “Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı”na, aynı paralelde yazdığı bir yazının içinde verivermiş: “Sağcı bir açıdan sanat yapma savıyla yayımlanan Hisar, Kubbealtı Akademi Mecmuası, xEdebiyat vb. gibi dergiler üzerinde durmaya ise hiç gereklik yok.”
Aynı Edebiyat Yıllığı’nın sonunda ise şu iddianın yer aldığını öğreniyoruz: “Her konuda değerlendirme ve yorumlamada yan tutmaktayız, ancak edebiyat olaylarını yansıtmakta kesinlikle hiç yan tutmuyoruz.” Hem, edebiyat olaylarını yansıtmakta kesinlikle hiç yan tutmadığını ileri sür, hem de memlekette yayınlanan bir çok edebiyat dergisinin -sağcı bir açıdan debiyat yaptıkları gerekçesiyle- üzerinde durmadığını açıkça itiraf etmekten çekinme! Eskiler bunun cevabını çok güzel vermişler: Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?
Yukarda ele aldığım konuyu geçen ay yazmayı düşünmüş, fakat “değmez” deyip vazgeçmiştim. Ankara’da yayınlanan xEdebiyat dergisinin Şubat sayısında Nuri Pakdil’in aynı konuya temas ettiğini gördüm. Pakdil, yazısına şöyle başlıyor: “Var mıdır başka bir ülke, yazarları öbeklere ayrılmış olsun, bizdeki gibi, öbürleri için susmayı konuşmamayı yeğleyerek? Olası mıdır, bu durumlarda, edebiyatın, sanatın yeni alanlarda fışkırması, insanı daha yakından sarması, kuşatması, kucaklaması?” Yazının biraz aşağısında şunlar söyleniyor: “Tüm bunlar bir yana, özellikle, yıllık düzenleyenlerin, çok nesnel bir tutum içinde olmaları zorunlu değil midir? Çünkü, yıllık, bir yılın “sayım-dökümü” anlamına gelmiyor mu?”
Dilindeki kılçıklar, ifadesindeki çetrefillik bir yana, Pakdil’in yazısını bir yere kadar beğenerek, tasdik ederek okudum. Benim, düşünüp de -karşı tarafın kös dinlediğini bildiğim için- yazmağa değmez bulduğum bir çok şeyleri Pakdil o yazısında söylemiş. Ama, yazısının sonlarına doğru, sıra kendisinin çıkardığı “Edebiyat” dergisinin savunmasına gelince, daha önce söylediği şeyleri adetâ inkâr edip, çelişkiye düşüyor.
Pakdil, sözü geçen Sanat Dergisi’nin özel sayısı ve Edebiyat Yıllığı’nda Hisar, Kubbealtı Akademi ve solcu olmayan diğer bütün edebiyat dergilerinin bir kenara itilmiş olmasını adeta yerinde gören bir tutum içinde. Bütün derdi, kendi dergisi “Edebiyat”ın da aynı şekilde işlem görmüş olması.
Peki, nerde kaldı yukarda sözünü ettiği “nesnellik”, “bir yılın sayım-dökümü” konusu? Nerde kaldı, edebiyatçıların birbirlerini inkârdan vazgeçip, aralarında konuşmaları, tartışmaları gerektiğini ifade eden o güzel sözler?
“xEdebiyat’ın bu anılan dergilerle (yani Hisar, Kubbealtı Akademi vs.) olsun, bu anılan dergilerin benzerleri dergilerle olsun hiç bir ortak yanı yoktur... Yeniyiz biz, bizim dışımızdakilerin hepsi eskidir, tükenmiştir, bitmiştir.” diyor
xPakdil’in bu sözlerinde, öteden beri hayret ve ibretle görüp durduğum bir ruh halinin izlerini buldum: Marksist, materyalist dünya görüşünü aksettiren dergi ve yazarların gücü ve otoritesi -eskilerin “kaziye-i mahkeme” dedikleri- tartışılmaz bir gerçek olarak kabul ediliyor. Onların safına katılmak istemiyen (yahut da katılmak imkânı bulamayan) bazı dergi ve yazarlar, onlarla savaşmaktan çok, varlıklarını onlara kabul ettirmek, onlardan -küçük de olsa- bir aferin koparabilmek peşinde. Solculardan “icazet” almadan ve onların takdirini kazanmadan, edebiyat dünyasında yer etmenin, sanat gücünü ispatlamanın mümkün olamayacağına inanmışlar.
Bu icazetin alınması ve takdirin kazanılması için de, bazı solcu dergi ve yazarları övüp, solcu olmayan bir takım dergi ve yazarları kötülemeyi pratik bir hal çaresi olarak görüyorlar.
Pakdil, sözü geçen Yıllık’ta kullanılan “sağcı bir açıdan” deyimine de karşı çıkarak, şöyle diyor: “Sanırım, Alpay Kabacalı, bu deyimi Batı’daki bölümlemeye uyarak yapıyor, bizi sağcı görüyor. Ekonomik yaklaşımla bölümlemeye sokuyor bizi. Oysa biz, o bölümlemedeki “sağcı” deyiminin algılattığı anlamda sağcı değiliz. Anamalcı dünya görüşünü savunmuyoruz ki biz.”
Acaba, kapitalist dünya görüşünü “sağcı” denilen hengi dergiler savunuyor? Bugün Türkiye’de “sağcı”, “solcu” deyimlerine verilen anlamların, Batı’daki iktisadî düzenlerle hiç bir ilgisi olmadığını sayın Pakdil bilmiyor mu? Marksist, Materyalist dünya görüşünü benimsemeyen herkes Türkiye’de sağcılık (hattâ gericilik, faşistlik) payesi kazandı. İslâmî dünya görüşünü savunanlarsa sağcıların en koyusu sayılıyor.
“Bizim uygarlığımızın kaynaklandığı” İslamî dünya görüşünün, “ödünsüz savunucusu” olduğu ileri sürülen xEdebiyat dergisi, acaba, marksistlere hoş görünüp, millî ve manevî değerlere bağlı şair ve yazarlarımızı insafsızca kötüleyerek mi amacına ulaşacak? Yoksa, bu dergi yazarlarını başarıya götürecek olan, eski kültürümüzle bütün bağlarımızı koparmak için, dilimizi durmadan değiştirip, halkın kullandığı kelimeler yerine kimsenin bilmediği uydurma kelimeleri zorla kabul ettirmek isteyenlerle aynı yolda yürümek midir?
xPakdil, sözü geçen yazısının başlarında: “Yazarak, konuşarak birbirimizi daha iyi anlama, yanlışlarımızı düzeltme olanağı bulamaz mıyız? Birbirimizin karışısında olduğumuzu sandığımız yerde bile, olasıdır ki, birbirimize çok yakın yerde bulunuyoruzdur” diyor. Bu sözleri yazısının sonlarındaki “... bizim dışımızdakileri hepsi eskidir, tükenmiştir, bitmiştir” sözleriyle nasıl bağdaştıracağız?
Yoksa, o güzel sözler sadece solculara -kendi deyimiyle- “ödün vermek” için kullanılmıştır da, solcu olmayanlar için geçerli sayılmaz mı?
İdeoloji bakımından yakın olan bazı siyasî partilerin, birbirlerini karşı ideolojideki partilerden daha tehlikeli gördükleri ve çökertmeye çalıştıkları yurdumuzun garip gerçeklerinden biridir. Onların bir oy hesabı var. Aynı seçmen kitlesine hitap ettiklerini düşünüyor, o seçmenleri birbirlerine kaptırmamak istiyorlar.
Peki, bazı yazarlarımızın ve edebiyat dergilerimizin derdi nedir? Düşünce ve inanç bakımından kendilerine yakın olan dergileri ve yazarları överlerse ne seçmenlerini kaybederler, ne de makam koltuklarını!
Kırk milyonluk Türkiye’de yüz bine bile ulaşmadığını sandığım edebiyat meraklılarının artması, edebiyatçının önem ve değer kazanması için, peşin hükümlerle karalayıp, çelmelemelerden vazgeçip, her sanatçıyı hak ettiği yere oturtmak gerekir. Bunu, solcular kadar, sağcı sayılanlara da anlatmakta güçlük çekiyoruz.
EDY © 2002 - 2016 | Hata Bildirin | Yasal Uyarılar | eMail Kayıt | Mobil Cihazda Aç | +90 532 291 7896 |